Donnerstag, 21. Februar 2019

2019 Okumalari - Tebrikler Kovuldunuz

İtiraf ediyorum, işi bırakma kararı alınca bu süreçte bana yardımcı olması için, "yalnız değilim" hissiyatını yaşabilmek için bu kitabı aldım kendime. Beklentimin çok üstünde, çok tatlı bi anlatım olmuş. Beyefendi bi kara mizah anlayışı var Kaan Sekban'ın. Bankacıların neler çektiğini en ince ayrıntısına kadar yazmış, kitabı bitirdikten sonra kendimi en az üç ay bi bankada staj yapmış kadar donanımlı hissettim :) Kitabın, özellikle meslek seçimi evresindeki liseli arkadaşlar için müthiş yararlı olacağını düşünüyorum. Ayrıca dilin doğru kullanımı hakkında oldukça faydalı bilgiler var kitapta :) "Yapabileceğini kanıtlamanın tek yolu yapmaktır." şeklinde tercüme edebilirim görseldeki cümleyi, Kaan Sekban "yapılabileceğini" kanıtladı, özellikle #yakambeyazbeynimayaz serisi için minnettarım kendisine, Meltem bi harika!

"Bankada müdürünüzün hırsıyla sizin yaşama sevinciniz arasında gerçek bir ters orantı vardır. O yükselmek istedikçe, siz adeta ölmek istersiniz."

"Kariyer hedefleyen biriyseniz, uzak durmanız gereken tek bir şey vardır: TEVAZU! Siz istediğiniz kadar it gibi çalışın, yaşınızdan, başınızdan, pozisyonunuzdan büyük işlere kalkışın; bunları üstlerinize zamanda yolculuğu bulmuş gibi bire bin katarak anlatmadığınız sürece mutfağınızın giderinden balkona çıkmaya çalışan karıncalardan bir farkınız olamaz."

"Ben gidiyorum, diyebilmeyi hayal ediyorsanız, en büyük plaza uyuşturucusu olan tüketimden uzak durmalısınız."

Montag, 21. Januar 2019

2018 Okumalari (27) - Ibrahim Ethem



Lisede edebiyat hocamız, içerisinde karma şairlerden oluşan derleme bi şiir kitabı vermişti, şiir dinletisi için okumak istediklerinizi seçin diye. O kitabın adını hiç hatırlamıyorum ama epey şiir not etmiştim defterime sene 2000. Yıllar sonra #yedigüzeladam dizisinde bi şiir duydum. „Biliyorum oruçlu doğar insan ölümün iftar sofrasına“ Çok şaşırmıştım çünkü bu şiir benim lisede not ettiğim şiirlerdendi, meğer ben Erdem Bayazıt’ı 2000’de keşfetmişim de haberim yokmuş. Ama asıl şok olduğum nokta bambaşkaydı. O kitaptan not aldığım iki şiir A. Vahap Akbaş’a aitti ve bu isim de hiç yabancı gelmedi bana. Yıllardır twitterdan takip ettiğim sevgili @enaryo nun babasına aitti şiirler.

İbrahim Ethem ismini ilk kez A. Vahap Akbaş’ın şu dizelerinde duymuştum;
İbrahim Ethem’in iğnesini getiren balıklar
Aklımı yağmaya veren gönlüm
Ve bu yağmadan gül deren gönlüm
Merhaba

Sonra internetten okumuştum İbrahim Ethem’in hikayesini. Necip Fazıl’dan okumak da ayrı keyif oldu. Ama gerçekten çok kısa yazılmış, biraz daha uzun yazılabilirmiş bu hikaye.

-      Bulunca şükrederiz, bulamayınca sabrederiz.
-      Biz bulunca dağıtırız, bulamayınca şükrederiz.

2018 Okumalari (26) - Kendine Ait Bir Oda



Kitap hakkında duyduklarımdan sonra beklentim nirvanaydı ya da "her kadının başucunda durmalı" şeklinde tavsiyeler olduğu için, benim içerikten beklentim biraz daha farklıydı galiba, hiç kitap arkası yazısı okumuyorum, o alışkanlığı kazanmam lazım. Ne kadar az yazar tanıdığım bu kitap sayesinde kesinleşmiş oldu, uzunca bi alışveriş listesi çıkar bu kitaptan. İyi ki, The Guernsey Literary and Potato Peel Pie Society ve Bright Star filmlerini izlemişim, orada duyduğum şair ve yazar isimleri sayesinde, 'bak o kadar da cahil değilim' dedim kendime. Bright Star’ı izledikten sonra Keats’i araştırırken mezar taşında yazan cümleye denk gelmiştim tesadüfen. Aslında editörlerin görevi olmalı bu iş. Woolf, Keats’in mezar taşına gönderme yapmış geçmiş, o cümle kitapta yok. Editör notu olarak paylaşılabilirdi bence o cümle, ben editör olsam öyle yapardım. Artık internet var, arayıp bulmak sıkıntı değil ama internet yokken, okuyucu Woolf’un hangi cümleye atıfta bulunduğunu nasıl öğrenebildi acaba? İmkansız değil ama epey zor olamalı. Hem editörün bi görevi de okuyucuya o komforu sağlamak olmalı, neyse.

Üçüncü bölümden itibaren kitap benim için daha ilgi çekiciydi, ilk iki bölüm biraz daha sıkıcı geçiyor. Kitabı elime tekrar alınca şaşırdım, ne kadar çok cümlenin altını çizmişim. Benim için harika bi okuma rehberi oldu, her kadının kendine ait bi odasının olduğu bi gelecek ümidiyle…

"Romanlar çokluk bir panzehir olmak yerine bir uyuşturucu olduklarından ve kızgın bir damgayla dağlayıp harekete geçirmek yerine kişiyi derin uykulara gönderdiklerinden…"

Samstag, 19. Januar 2019

2018 Okumalari (25) - Garson ve Mutlu



Delilim yok ama 33’e doğru yol alan bireylere bi şeyler oluyor. Bunalım mı, arayış mı bilinmez, "artık yeter" diyor insan 33 yıl sonra. Ben bu durumu neredeyse hicri ve miladi takvimlerin her 33 yılda bir çakışmasına bile bağlar oldum; ay, güneş ve dünya aralarındaki açık hesapları kapatıp, 33 yılda bir yeni bi defter açıyor galiba. (Bilim kanayan yaralarıma merhem ol, kendimi çok salak hissediyorum) Bu kitapta da 32 yasından sonra hayatını değiştiren biri var. "Otuzlarını geçtiğinde insan yenilikleri denemekten ziyade, mevcudiyetini korumaya meyilli oluyor. Çünkü yeninin sebebi geçmişin başarısızlıkları gibi gözüküyor. İşte bu, otuzunu deviren insanlara daha da koyuyor. Bu vakte kadar yaşadım da elimde ne var, diye soran cümleler kurduruyor."
Ben hayatımı değiştirme kararı verdikten sonra "aferim bak yapan yapmış, sen de yap" diyebilmek için kendime bu kitabı aldım. İşi bırakmak, hayatımı değiştirmek oluyor benim için, ne çok dramatize ediyorum her şeyi ya.
"Ne iş yapacağımı bilmeden okudum ben, okumayı sevdiğim için okudum." Evet ben de öyle yaptım, şimdi iş bulamıyorum. Hep ne yapmak istemediğimi sayıp döküp duruyorum, ama gerçekten ne yapmak istiyorum hiçbir fikrim yok. "Ne yapmak istemediğine değil, ne yapmak istediğine karar verene kadar bir nefes al artık, bir dur be Fulsen." Bi durup nefeslenmek lazım gerçekten, "edebiyat sevdalısı, kalemi güçlü sayısalcıların" para edecek bi hayali olabilir mi, bunu uzun uzun düşünmeli, fakat çok da derinlerde boğulmamalı. "Fuzuli düşünceler bunlar. Sinema endüstrisine iyi para kazandırdı bu, diğerini seçsem şimdi ne yaşardım sorunsalı."
Kitap beklentimin çok üzerinde çıktı, hatta bi ara "okuyucuya garsonluk yaptırıyor bu kız, valla yoruldum" dediğim oldu, bir sandiviç tarifi yazmış, gecenin ikisinde karnımı açıktırdı o derece.
"Bugün nice zaman sonra ilk kez yazmak istiyorum. Canımız yanmadan neden yazacak bir şeyimiz olmuyor. Kelimeler dünyanın en timarhanelik icadı."
"Fal baktırmaktan hayati yaşayamıyor, o oturmaya devam ederken bir ihtimal yaşayabileceği günleri birisi ona anlatsın istiyor."
"Sıfır, sorgulamadan kabul etmenin en üst mertebesidir. Doğada karşılığı yoktur. Doğada her şeyin bir varlığı vardır, yokluk insan icadıdır.
Bir, sorgulamadan kabul etmektir. Dodada karşılığı vardır. Bir ağaç, bir insan… matematikte ise kimileri için tanrı gibi, kimileri için büyük patlama ya da ilk oluşan amino asit hücresi gibi her şeyin başladığı yerdir.
İki, bu dünya üzerinde var olduğunu hissetmektir. Atomu meydana getiren proton ile nötrondur, Adem ile Havva, kadın ile erkektir. Sorgulamadan kabul etmek değil, kabul ettiklerinle varlığı ispat ettiğindir.
Üç. Yaşam kaynağıdır üç, doğurganlık, maddeye hayat verendir. Nötron ve protonun etrafında dönen elektronla enerji kazanmasıdır. Kadın, erkek, çocuktur. İnsanın ruhundaki bir’in iki olacağı kişiyi bulup bütünleşmesiyle, yoktan bir canlı yaratmasıdır.
Dört dengedir. Kediler hep dört ayaklarının üzerine düşer. Güçlüdür. Yere sağlam basmamızı sağlar.
Beş dünya üzerindeki en güçlü bağdır, karbon bağıdır. Kömürü elmas yapandır. En zor parçalanandır."

2018 Okumalari (24) - Çavdar Tarlasında Çocuklar



Kitaplara yorum yazmadan önce elime alıp altını çizdiğim kısımları yeniden okuyorum ve o satırların arasında kayboluyorum gerçekten. Sonra da kafamı toplayıp bi şeyler yazmak zor oluyor. Çavdar Tarlasında Çocuklar kolay okunan bi kitaptı benim için, "Aman Allah’ım bu muhteşem bi şey" diyebileceğim bi hikayesi yoktu belki kitabın ama bana iyi geldi okumak. Altı çizili pek çok satır var yine, hangisini paylaşsam, Holden Caulfield’in yalnızlığını anlatmaya yeter bilemiyorum ama kitabın son cümlesini paylaşmadan olmaz; "sakın kimseye bir şey anlatmayın, herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra."

"Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir."

"Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir."

"Bir şeylere üzülüyorsam, tuvalete gitmem gerekse bile gitmem. Üzülmekten gidemem. Üzülmeyi bırakıp gidemem."


2018 Okumalari (23) - Dorian Gray'in Portresi



"Toplumun ahlaka aykırı saydığı kitaplar topluma kendi ayıbını gösteren kitaplardır." Yazdıklarının tepki alacağını bildiği için peşinen savunmasını yapmış Oscar Wilde. Kitabı okuyanlar Dorian Gray’den çok Lord Henry’nin etkisinde kalıyor bence. 'Henry günlerini inanılmayacak şeyler söylemekle, gecelerini de akla gelmeyecek şeyler yapmakla geçiriyor. Öylesine aşırı zeki, aşırı alaycıydı ki insan onu sahiden sevemiyor.' Farkettim ki, söylediği sözleri hiç onaylamasam da çok ilginç bi bakış açısı kazandırdı bana Henry. "Vicdan ve ödleklik aslında aynı şeydir, vicdan şirketin piyasada bilinen adıdır, hepsi bu." diyor mesela kesinlikle katılmıyorum bu fikre ama bu sözün altını çizmekten alamamışım kendimi. Bana en ilginç gelen, üzerine en çok düşündüğüm teorisi de şu:
"Gövde bir kez günah işler ve günahla ilişkisi kesilir, çünkü eylem bir tür arınmadır. Eylemden sonra tek artakalan bir zevkin anımsaması ya da bir pişmanlığın lüksüdür. Şeytandan kurtulmanın tek yolu şeytana uymaktır. Karşı gelindimi ruh kendi kendine yasakladığı şeyin özlemiyle hasta düşer, kendi ürkünç yasalarının korkunçlaştırdığı ve yasallıktan çıkardığı şeye karşı duyduğu arzuyla marazileşir."
Elbette ki böyle bi teoriyi kabul etmek imkansız. Bir kez adam öldürdüm, günahla ilişkim kesildi, denilebilir mi? Henry’nin anlattıklarını dinlemek güzel, fikirlerini uygularsanız sonunuz Dorian’a benzer, aman uymayın şeytana! Edebiyata doymak isteyenler mutlaka okumalı bu kitabı, ben çok sevdim. O kadar çok aforizma topladım ki bu kitaptan, hepsi sığmayabilir buraya, artık olduğu kadar:
Kitap sevgim öyle büyüktür ki kitap yazmama engeldir.
Üzerinde kuram geliştirmeye değer tek şey keyiftir.
Çocuklar başlangıçta ana babalarını severler, büyüdükçe yargılarlar ve kimileyin bağışlarlar.
Hayatın da tıpkı şiir gibi, heykel, resim gibi, özene bezene yarattığı başyapıtları vardır.
Gerçek şairler hayatta gerçekleştirmeyi göze alamadıklarını şiir olarak yazarlar.
Çoğu kişiler yaşamın düzyazısına aşırı yatırım yapmak yüzünden iflas ederler. Şiir yüzünden batmak bir onurdur.
İnsanoğlu kendini aşırı ciddiye alıyor. Dünyanın işlediği ilk günah budur.
Var olan her kusursuz şeyin ardında acılar gizliydi. En sıradan çiçeğin açması için dünyanın çile çekmesi gerekiyordu sanki.
Aslında insanları birbirinden ayırırım ben. Arkadaşlarımı güzellikleri için seçerim, tanışlarımı karakterlerinin sağlamlığı için, düşmanlarımı da parlak zekaları yüzünden.
Ah gençliğiniz elinizdeyken değerini bilin! Günlerinizin altınlarını sıkıcı kişileri dinleyerek, ciğeri beş para etmeyenleri adam etmeye çalışarak boşa harcayın; hayatınızı cahillere, adilere, kabalara adayarak yazık etmeyin.
„Gündelik olgular dünyasında ne kötüler ceza görüyor ne de iyiler ödüllendiriliyordu.Başarı güçlülere veriliyor, yenilgi zayıfların eline tutuşturuluyordu.“
„Çünkü bütün günahların kaynağı, dinbilimcilerin bıkıp usanmadan söyledikleri gibi, büyük sözünden çıkmaktır.“
Hem zaten dünyada insanın kibrini en okşayan şey, sen günahkarsın, denmesidir.
Kişinin kendi kendini suçlaması doyum verici bir lükstür. Kendimizi suçladığımız zaman başka hiç kimsenin bizi suçlamaya hakkı yokmuş gibi gelir. Kişiyi günahtan arındıran itirafın kendisidir.
Genç kalmanın gizi, yüze yakışmayan duygulardan uzak durmaktır.
„Saf, köy yaşantısı. Sabahleyin erkenden kalkıyorlar, çünkü yapacak pek con işleri var; akşamleyin de erkenden yatıyorlar, çünkü düşünecek hiçbir şeyleri yok.“
„Öte yandan kişinin soy yolundan ataları olduğu gibi edebiyat dünyasında da ataları vardı ki, bunlar tıp ve huy yönünden insana ötekilerden daha yakın oluyor, insan onların etkisini daha kesin fark ediyordu.“
„Gerçekten de onun için sanatların en birincisi, en yücesi bizzat Hayat’tı; bütün sanatlar Hayat için girişilen bir hazırlıktan başka bir şey değildi.

Donnerstag, 17. Januar 2019

2018 Okumalari (22) - Havada Bulut



Daha önce de yazmıştım, çok yoğun çalıştığım için tramvay yolculuklarını değerlendirip yanımda sürekli kitap taşıyordum, çoğunlukla bi ay çantamda benimle birlikte seyahat eden kitaplarımın kenarları kirlenip hafiften yıpranıyordu, özellikle Halikarnas Balıkçısı’nın mavisi resmen silindi. Bu duruma bi çözüm bulmak için tramvayda okumak için yanıma olabildiğince ince ve fazla dikkat istemeyen kitapları almaya karar verdim. Akşamları da kalın ve ciddi kitaplarımı okuyacaktım. Tabi bu strateji de tutmadı, ya da Peyami Safa her şeyi alt üst etti diyelim. Yalnızız’ı akşamları evde, Havada Bulut’u da tramvayda okuyordum. Bi vakit sonra Samim’e olan öfkem "Havada Bulut"a da sirayet etmeye başladı. Burada da kadınların hali içler acısıydı çünkü, ama Sait Faik’e kızmıyorum. Zaten hikayeyi nasıl okudum, ne oldu hiçbir şey anlamadım, müthiş bi buhran geçiriyordum Samim’den ötürü. O yüzden diğer Sait Faik kitaplarını bitirdikten sonra bu kitabını yeniden okuyacağım. Şimdilik şunu söyleyebilirim ki, hikayenin kurgulanış şekli çok hoşuma gitti, özellikle ilk 40 sayfa muazzamdı, sonrası benden kaynaklı bi türlü güzel ilerleyemedi.

"Sonra sıra bana geldi, ben de kovama suyu doldurdum, bir aralık kovamın içine baktım ki, aman yarabbi! Suyun içinde bir beyaz bulut yüzmüyor mu? Ne sevindim! Deliler gibi oldum! Çocukluk değil mi? Havadaki bulutu kovama doldurdum, götürüyorum."


PS. Arka kapaktaki fotoğraf bu hikayeye ne kadar da çok yakışmış.