Donnerstag, 2. Oktober 2014

Yeditepe Istanbul 4. ve 5. Bölüm

Nekahet döneminde açılan alçak gönüllü parantezler...

Olcay iş istiyorum diyemedi fırıncıya, teşekkür etti sadece. "İsteyeceklerin konusunda çok dikkatli olmalısın, her an onları da kaybedebilirsin çünkü." Lale’yi kaybetmekten çok korktuğu için çok çok dikkat ediyor istediklerine bu yüzden Olcay.

"Bi acı telaffuz edilemiyorsa melodiye dönüşür."


- Biliyor musun ben hep mantık evliliği yapıcam diye düşünürdüm
- Anlamadım?
- Yani aşk beni hep ıskalar diyordum kendime, ama ne bileyim böyle bodoslamadan bindireceğini


"Uyku seni neremize saklıyoruz bütün gün? E uyuyun artık, sokağın hayatında alçak gönüllü bi parantez açılmış kimin umrunda?"



"Dağlarına bahar gelmiş memleketimin"


Yusuf Gülşen ile Serhat’ın kaçmasına yardımcı oluyor. Havva Ana’nın da yüreği sızlıyor. Ömer 2,5 yaşındayken bi gece bırakıp gitmiş, karışmış karanlığa Havva Ana’nın kızı. "Sakın kaybolma kızım, ve bana herşeyini anlat, her şeyini yüreğimi dolduruncaya kadar." Anneler ve kızları, onların binbir çeşit hikayeleri…

Gülsen kaçacakları arabaya binerken soruyor evleneceği adamın adını, Diyarbakır otobüsünde de yüzükleri takıyorlar. Babasına mektup bırakmış

"Nereye gittiğimi kime gelin olduğumu bilmiyorum, belki senden de zalim birinin karısı olucam, ama olsun diyeceğim, babam değil ya eziyet eden"

"Ben kötü müyüm kızım, neyi esirgedim sizlerden, ne zaman başkasının eline baktınız, yıllardır sırtımda taş taşıdım ben sizin için, sabah ezanlarından yatsı vakitlerine kadar buz gibi inşaatlarda çalıştım, neden! Kızlarım beni rezil etsin diye!"

"Küçümsüyorsun beni, kalbimi görmeden küçümsüyorsun."


- Ben işten döneli çok oldu 7-8 yıl kadar
- İşsizsin yani
- Ben öyle demeyi tercih ediyorum da mahalleli aylak diyor

- İşinizi yazmamışsınız
- Bi mesleğim yok benim
- Vasıfsız
- Efendim
- Vasıfsız dedim, yani hiçbir niteliği olmayan sadece kol gücüyle çalışanlara öyle diyorlar
- Ruhsuz der gibi

- En son kalan yarım projemde sensin
- Bak Yusuf sen klarnette çalarsın mahallenin romanını da yazarsın ama bi akordeoncudan yıldız olmaz, anlıyor musun, yani tipi fazla zorlamayalım.

"Sen, ben, köprü... Ağladık..."

"Sana sandalı gösteriyorum bakmıyorsun bile, bende beğenmediğin nedir diyorum iplemiyorsun, senin için her şeyi yaparım diyorum inanmıyorsun, sana bi söz vermiştim di mi, bak!"


Mittwoch, 1. Oktober 2014

Yeditepe İstanbul 3. Bölüm



Sandal, takvim, ekmek…
 
"Çok kolay yalan söylüyorsun, bi erkek bu kadar kolay yalan söylüyorsa…" Olcay’ın eksik bıraktığı yüklemi izledik üçüncü bölümde. Kumarda kazanılan sandalın sahipleri Havva Ana’yı boğazlıyorlardı az daha. Ömer tam bi serseri ama serserilikleri Yusuf Abi’sine altın damlası şakalar yapmasıyla sınırlı değil ne yazık ki. Ama ama cok tatlı gülümsemiyor mu bu serseri <3


Yusuf’a yapılan hasta ziyaretleri harbiden çok keyifliydi. Remzi tone masterine bol curcunalı bi müzik ziyafeti ile geldi, Ömer estetik cerrahi hizmetleriyle bezeli bi şaka ziyafetiyle. Ama ziyafetin kralını Önem getirdi, zeytinyağlı yaprak sarması, patlıcan, arnavut ciğeri, içli köfte, lahana dolması, salata, barbunya, Antalya usulü tahinli piyaz, bi de tatlı asure...


Bi hastahane odasının penceresinden şehiri izliyor Yusuf. "Kulaklarım tıkalı mıydı, hayata sağır mıydım bunca yıl? Dinle…" Yusuf’un güzel bi cümle bulduğundaki “Çok güzel ya” tepkisine bayılıyorum.
"Ben bakarken kanayan bi şehir oluyor yüzün…"

 
Ali… "Hayatının en güzel yerinde kalakalmış." Takvimler ondan neler çalmış farkında değil, sadece uyuyor. Yıllar geçmiş ama… Önem ile aynı kaderi paylaşıyorlar aslında, yıllar geçmiş ama hala yeni gelin Önem.



Ve Olcay... İş araması gerekiyor ama korkuyor “elinden ne iş gelir” sorusundan.


Ve karanlık bi sokakta ağlarken buluyor sanki yeni bi umut ve ekmek kapısı… Olayları hiç egzajere etmeden, öylesine naïf anlatıyor ki Olcay’ın çaresizliğini Ali Ulvi Hünkar. Ansızın düşen iki damla gözyaşınıza şaşıyorsunuz. Dizi özetlemeyi zaten beceremiyorum, bir de naïf bi kalemden çıkanları çok fazla arabeskleştirmeden anlatmam lazım, sanırım bu da işimi daha da zorlaştırıyor ama bu ekmek sahnesinden sonra tam manasıyla hikayenin içerisine girmeye başlamıştım, kaçıncı tekrar bilmiyorum ama her seferinde ağlıyorum.