Eylülde Türkiye tatilinden yetmişe yakın yeni kitapla
dönünce, kendimce yeni bi okuma stratejisi geliştirmeye çalıştım. Çok yoğun
çalıştığım için tramvay yolculuklarını değerlendirip yanımda sürekli kitap
taşıyordum, çoğunlukla bi ay çantamda benimle birlikte seyahat eden
kitaplarımın kenarları kirlenip hafiften yıpranıyordu, özellikle Halikarnas
Balıkçısı’nın mavisi resmen silindi. Bu duruma bi çözüm bulmak için tramvayda
okumak için yanıma olabildiğince ince ve fazla dikkat istemeyen kitapları
almaya karar verdim. Akşamları da kalın ve ciddi kitaplarımı okuyacaktım. Tabi
bu strateji de tutmadı, ama en azından denemiş oldum.
Bizim Büyük Çaresizliğimiz’i okuduğumdan beri, ben her
kitabında o tadı arıyorum Barış Bıçakçı’nın ama bulamıyorum. Aramaktan
vazgeçmedim hemen hemen her kitabını alıp okuyorum, Ender ve Çetin’e olan aşkım
daim olduğundan mıdır nedir, sadık bi okuruyum Bıçakçı’nın.
Kitapta altını çizmek istediğim tek cümle de kapak
arkasında yazdığı için, onu bile rahmet edip çizmemişim. Kolay okunan kısa,
mütevazı bir rehber.
"Güzel bir kitap okumak ve ömrümün geri kalanını o
kitabı okuduğum yerde geçirmek istiyorum," demişti. Sonra da bana dönüp
sormuştu: "İnsan güzel bir kitap okuduğu yerden nasıl ayrılabilir?"
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen