Sosyal medyada bu kitap her paylaşıldığında, kitabın ismi
de çok sevimli olduğundan mıdır nedir, içerik hakkında daha uçucu ve hafif
beklentilerim vardı. İyi mi kötü mü bilmiyorum ama kapak arkalarını okumak hiç âdetim
değildir, yıllardır karşıma sıklıkla çıkan, tavsiye edilen, çoğunluğu
klasiklerden oluşan bi alışveriş listesi yapıyorum kendime. O yüzden ne kitabın
konusuna takılıyorum, ne de arka kapak yazılarına. Peri Gazozu’nu elime alıp,
ilk iki-üç bölümü okuyunca öyle sarsıldım ki, hiç böyle bi içerik
beklemiyordum. "Aşk olsun be adam, nasıl yaşadın, nasıl yazdın!" diye
diye bitirdim kitabı. O kadar bizden, o kadar gerçek, o kadar acı hikayeler var
ki…
Kitabı okumaya başlamadan yaklaşık bir ay öncesinde kafama
sil baştan tıp okumayı koymuştum, tıp okumayabilmek için özel bi sınav var
Avusturya’da. Oturup sınav sorularına bakıp ufaktan hazırlanmaya bile
başlamıştım. O süreçte İza’nın Şarkısı’nı okumuştum. İza da doktordu ama
kitabın konusu hiçbir şekilde İza’nın doktorluğu üzerinden ilerlemiyordu. Tevafuk
diyelim, ardından Ercan Kesal’ın doktorluk tecrübelerini okudum. Aslını
isterseniz Türkiye’de liseyi bitirdiğim için burada sil baştan kimya, fizik,
biyoloji çalışasım gelmedi Almanca. Ayrıca sınava talep çok olduğu için
kazanmak da çok kolay değildi, hem benim neyimeydi 32 yaşından sonra tıp
okumak. Ercan Kesal da anlatıyordu işte, kolay değildi o beyaz gömleğin hakkını
vermek. Ben de yazılım öğrenmeye karar verdim. Evet her iki ayda bir yeni bir
şeye kafayı takıyorum ben.
Ercan Kesal’a her bakımdan gıpta ediyorum, kitabı okuduktan
sonra TEDx konuşmalarını dinlemiştim, bir de kendi kitaplarından ve yazma
rutininden bahsettiği bir video var izlemenizi tavsiye ederim. Yaklaşık dört
yıldır Türk dizisi falan izlemediğim için Çukur izlemiyorum ama kesin Ercan ile
Erkan çok sağlam bir iş çıkarıyordur orda da.
Kitap arkası yazılarını çok okumuyorum dedim ama şu an
elime alıp bakınca söyleyebilirim ki, kitap hakkında fikir sahibi olmak
açısından çok iyi bi arka kapak yazısı hazırlanmış, burada paylaşmak isterim:
Hayatın en
yalın ve en efsunlu meseleleri, ölüm ve yaşam, annebaba-çocuk arasındaki zor
muhabbet, büyümek ve yaşlanmak üzerine… Vefalı bir oğulun gözüyle.
Bilhassa ölümün, ölümle başetmenin olağanüstülüğü ve olağanlığı üzerine…
“Alışmaya” direnen bir hekimin gözüyle. Taşranın sıcak kucağı ve serin
kasveti üzerine… Orayı hem içinden hem dışından bilen bir evladının
gözüyle. Türkiye’nin ipin ucundaki yakın tarihinin gölgesi… Kalbi
avucunda birinin gözüyle. Ercan Kesal’dan, aynanın kenarındaki fotoğraflar
misali hayat parçaları, sohbet makamında insan hikâyeleri.
"Okumak iptiladır, müptelalara selam" diyen
İLETİŞİM sen de iyi ki varsın. Küçük bi alıntı ile bitiriyorum:
"Farkında mısınız, sahip olduklarınızın, başkalarının
da işine yarayabileceği bir büyük sofradır yeryüzü?"
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen