Samstag, 12. Januar 2019

2018 Okumalari (3) - Iza'nın Şarkısı



Okuduğum kitap sayısı o kadar az ki, bu yaşıma bu kadar az kitapla nasıl gelebildim diye hep kendime kızıyorum. Ve bu geç kalmışlık hissiyle hep "doğru kitaplar" okumak istiyorum. Fikirlerine güvendiğim ve yıllardır (artık sayamıyorum) takip ettiğim edebiyat sevdalılarının tavsiyelerini ve okuduklarını takip ederek kendime her yaz bi alışveriş listesi çıkarıyorum. Geçen yıl sevgili enaryo 'nun tavsiyesi üzerine üç romanını aldım Magda Szabo’nun. Gerçekten bu denli tesiri altında kaldığım bi tavsiye okumamıştım daha önce, enaryo anlatıyor:

"Bundan 9 sene kadar evvel okumuştum bu kitabı. Okumaya karar verme hikâyem, benim için kitabın ayrılmaz bir parçası. O vakitler bir kitapçıda çalışıyordum. Bu kitap yeni çıkmıştı, ön raflardan birine koymuştuk. Bir gün, ben tam da bu kitabın yakınlarında bir yerde dururken kapıdan bir hanımefendi girdi. Ama öyle böyle bir girmek değil. Eşikten adım attı ve hemen arayan gözlerle etrafa bakmaya başladı. Yüzünde de çok acayip, bugün bile tanımlayamadığım bir ifade. Boynumdaki kartı görünce kararlı adımlarla bana yaklaştı, yanımdan geçti, raftan bu kitabı aldı, bana döndü ve "Bu yazarın ne kadar kitabı varsa istiyorum. Var di mi başka kitabı?" dedi. Büyülenmiş gibiydi ifadesi ya, çok enteresandı. Ben bir an böyle kalakalınca, "Az önce bitirdim bunu, muhteşemdi. Muhteşem. Hemen diğer kitaplarını okumam lazım," dedi. Hani sanki acil kan gerekiyormuş gibi bir çaresizlik içinde söylüyordu bunu. Yazarın arka tarafta bir kitabı daha olduğunu biliyordum, kadına "buyrun," dedim, beraber yürüyoruz ama kadın kendi kendine konuşur gibi sürekli, "Muhteşem, gerçekten muhteşem," diye tekrarladı yol boyunca. Kadının etkilenmişliği beni öylesine etkiledi ki hemen o akşam internetten sipariş verdim kitabı. (Evet, kitapçıda çalışırken imternetten sipariş verip adres olarak da mağazayı veriyordum ama o apayrı bir hikâye.) Gelir gelmez okudum tabii. Kitabı bitirdikten sonra uzun süre başka bir kitaba başlayamadım ben. Haftalarca karakterlerin hikâyenin bittiği yerden sonra neler yapmış olabileceğini hayal ettim. Artık görüşemediğim arkadaşlarımmış gibi... Bir ara babam gelmişti istanbul'a, o ara okudu, çok beğendi o da. Bir sonraki gelişinde beraberce yky'nin istiklal'deki mağazasına girmiştik, Szabo'nun iki kitabını görmüşüz ikimiz farklı raflarda, hızla dönüp birbirimize baktık. Sonra güldük, kitapları aldık ve gezimizi uzatmadan eve dönüp okumaya başladık.
Şimdi tüm bunları niye anlattın derseniz, epeydir baskısı olmadığından kimseye öneremiyordum bu kitabı. Benden isterler, yok diyemem, kitap geri gelmez diye korkuyordum. Şimdi Yky yeniden bastığı için gönül rahatlığıyla önerebilirim. Okuyun bunu. Sonra Kapı'yı ve Katalin Sokağı'nı da okuyun hatta. Bir de Yavru Ceylan var. Onu da.."


Naçizane benim kitap hakkındaki düşüncelerime gelecek olursam. Ben çok kişiselleştiriyorum bazı kitapları, o sebepten asla objektif yorumlar yapamıyorum. Kitap benim içimi çok acıttı. Hatta içim içimi yedi bitirdi. Şu bi kaç cümleden daha fazlasını yazamamışım kitap bittikten sonra;
"Kitaptaki karaktere mi, yazara mı, kendime mi, "empati" kelimesinin bizatihi kendisine mi kızdığımı kestiremiyorum şu an ama basit hayatlar yaşıyoruz, bırak yani başımızdakini anlamayı kendimizi bile anlamaktan aciziz, çok içimi acıtan bi kitap oldu, kendime küseceğim bi iki saat, eyvallah Magda Szabo."
İza’ya, İza’da kendimi gördüğüm taraflarıma karşı nefretim azalsa da, "Ah evet bi Antal var" bu kitapta diyerek titriyor yüreğim hala. Bi roman ki hayat gibi, bi Antal ki rüya gibi, hadi yüreğim iyi uykular!

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen