Okuduğum
kitap sayısı o kadar az ki, bu yaşıma bu kadar az kitapla nasıl gelebildim diye
hep kendime kızıyorum. Ve bu geç kalmışlık hissiyle hep "doğru
kitaplar" okumak istiyorum. Fikirlerine güvendiğim ve yıllardır (artık
sayamıyorum) takip ettiğim edebiyat sevdalılarının tavsiyelerini ve
okuduklarını takip ederek kendime her yaz bi alışveriş listesi çıkarıyorum.
Geçen yıl sevgili enaryo 'nun tavsiyesi üzerine üç romanını aldım Magda
Szabo’nun. Gerçekten bu denli tesiri altında kaldığım bi tavsiye okumamıştım
daha önce, enaryo anlatıyor:
"Bundan
9 sene kadar evvel okumuştum bu kitabı. Okumaya karar verme hikâyem, benim için
kitabın ayrılmaz bir parçası. O vakitler bir kitapçıda çalışıyordum. Bu kitap
yeni çıkmıştı, ön raflardan birine koymuştuk. Bir gün, ben tam da bu kitabın
yakınlarında bir yerde dururken kapıdan bir hanımefendi girdi. Ama öyle böyle
bir girmek değil. Eşikten adım attı ve hemen arayan gözlerle etrafa bakmaya
başladı. Yüzünde de çok acayip, bugün bile tanımlayamadığım bir ifade. Boynumdaki
kartı görünce kararlı adımlarla bana yaklaştı, yanımdan geçti, raftan bu kitabı
aldı, bana döndü ve "Bu yazarın ne kadar kitabı varsa istiyorum. Var di mi
başka kitabı?" dedi. Büyülenmiş gibiydi ifadesi ya, çok enteresandı. Ben
bir an böyle kalakalınca, "Az önce bitirdim bunu, muhteşemdi. Muhteşem.
Hemen diğer kitaplarını okumam lazım," dedi. Hani sanki acil kan
gerekiyormuş gibi bir çaresizlik içinde söylüyordu bunu. Yazarın arka tarafta
bir kitabı daha olduğunu biliyordum, kadına "buyrun," dedim, beraber
yürüyoruz ama kadın kendi kendine konuşur gibi sürekli, "Muhteşem,
gerçekten muhteşem," diye tekrarladı yol boyunca. Kadının etkilenmişliği
beni öylesine etkiledi ki hemen o akşam internetten sipariş verdim kitabı.
(Evet, kitapçıda çalışırken imternetten sipariş verip adres olarak da mağazayı
veriyordum ama o apayrı bir hikâye.) Gelir gelmez okudum tabii. Kitabı
bitirdikten sonra uzun süre başka bir kitaba başlayamadım ben. Haftalarca
karakterlerin hikâyenin bittiği yerden sonra neler yapmış olabileceğini hayal
ettim. Artık görüşemediğim arkadaşlarımmış gibi... Bir ara babam gelmişti
istanbul'a, o ara okudu, çok beğendi o da. Bir sonraki gelişinde beraberce
yky'nin istiklal'deki mağazasına girmiştik, Szabo'nun iki kitabını görmüşüz
ikimiz farklı raflarda, hızla dönüp birbirimize baktık. Sonra güldük, kitapları
aldık ve gezimizi uzatmadan eve dönüp okumaya başladık.
Şimdi tüm bunları niye anlattın derseniz, epeydir baskısı olmadığından kimseye öneremiyordum bu kitabı. Benden isterler, yok diyemem, kitap geri gelmez diye korkuyordum. Şimdi Yky yeniden bastığı için gönül rahatlığıyla önerebilirim. Okuyun bunu. Sonra Kapı'yı ve Katalin Sokağı'nı da okuyun hatta. Bir de Yavru Ceylan var. Onu da.."
Şimdi tüm bunları niye anlattın derseniz, epeydir baskısı olmadığından kimseye öneremiyordum bu kitabı. Benden isterler, yok diyemem, kitap geri gelmez diye korkuyordum. Şimdi Yky yeniden bastığı için gönül rahatlığıyla önerebilirim. Okuyun bunu. Sonra Kapı'yı ve Katalin Sokağı'nı da okuyun hatta. Bir de Yavru Ceylan var. Onu da.."
Naçizane benim kitap hakkındaki düşüncelerime gelecek
olursam. Ben çok kişiselleştiriyorum bazı kitapları, o sebepten asla objektif
yorumlar yapamıyorum. Kitap benim içimi çok acıttı. Hatta içim içimi yedi
bitirdi. Şu bi kaç cümleden daha fazlasını yazamamışım kitap bittikten sonra;
"Kitaptaki karaktere mi, yazara mı, kendime mi,
"empati" kelimesinin bizatihi kendisine mi kızdığımı kestiremiyorum şu
an ama basit hayatlar yaşıyoruz, bırak yani başımızdakini anlamayı kendimizi
bile anlamaktan aciziz, çok içimi acıtan bi kitap oldu, kendime küseceğim bi
iki saat, eyvallah Magda Szabo."
İza’ya, İza’da kendimi gördüğüm taraflarıma karşı nefretim
azalsa da, "Ah evet bi Antal var" bu kitapta diyerek titriyor yüreğim
hala. Bi roman ki hayat gibi, bi Antal ki rüya gibi, hadi yüreğim iyi uykular!
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen