Mittwoch, 4. Dezember 2013

DELGEÇ ŞARKILAR


Bir yer yatağı, başucunda o eski radyo, az yukarda açık kalmış pencereden odaya dolan serin rüzgar… Ve ağustos böceklerinin haylaz gürültüleri… Şimdi tek bir şarkı dillendirir o yaz gecelerinin hatırasını… „Gül kurusu yalnızlıklar çalar durur kapımı, düşüncem alev alır o en yorgun yerinden“…
 
Ben hep sol anahtarı yaptıracak bir çilingir buldum, inadına açtım o delgeç şarkılarla dolu sandığı… Koskoca bi penreceden dışarıya bakarken, penceresiz kaldım anne şarkıları ile ağladım. Ağrılarıma köşe yastığı bulamadım, toz bezi yaptım kendimi düşlerim için. Ama düşlerim de kenar süsü olarak kaldı bir kimseler görmesin bilmesin kavgasında. Damla sakız hayallerime yakamoz vurmadı, vuramadı. Evet dibe vurdum. Bir daha bu yolları aynı hevesle yürür müydüm, bilmiyordum. Ama acıdan geçmeyen şarkılar hep eksikti, o yüzden gidemedim hiç kimseden. O yüzden vazgeçemedim düşlerimden. Kaldırımlar hala hatırlıyor mudur, bir devir muhteşemdik şarkılarımızı.

Hayatın yüzüne bakmak istemiycek kadar azalmışken anlam, ben hep radyomu açtım. Arka planda hep bi melodi eşlik etti yaşanmışlıklarıma. O yüzden içimi ürpertiyor eski şarkılar, kanıma girip üç beş satırda „biz burdayız“ diyor buruk anılar. Ve yine tüm delgeç şarkıların kilitli olduğu o tozlu radyo bir sol anahtarı ile teslim bayramını çekti. Fitilsiz muma döndü yangınım. Egeli Lodos selam şöyle o çocuğun köyüne. Körfeze dön yüzünü bir zeybek gibi dimdik. Ve haykır „Ah şişede lal, hem de ay hilal, bir daha da görmem ki böyle yazı…“

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen