Mittwoch, 4. Dezember 2013

Küçük Prens


Bir bebek müjdesi, belki de hayattaki en güzel müjdedir. Ben çok şanslıyım iki farklı baharda iki tatlı bebek müjdesi aldım, iki yakışıklı yeğeni olan bir teyzeyim. Candostum, karanfilim, Suna’m müjdelemişti Mert oğlanı bir bahar akşamı, gelişini beklerken ona bişeyler yazmak istedim. Ama ne yazacağımı hiç bilmiyordum, büyüklerin kararmış bulutlarından çok, çocukluğun sımsıcak güneşli günlerinden bahsetmek istiyordum ona. Ve bir çocuk kitabı okumaya karar verdim, karşıma Küçük Prens çıktı. Ki Küçük Prens büyüklere yazılmış bir kitaptı zaten…
Küçük Prens (Fransızca: Le Petit Prince), Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry tarafından yazılan ve 1943'te yayımlanan bir hikaye. Daha ilk sayfada beni içine çekti, ben de korkmamıştım çünkü bu resimden;

 
„Bu şaheserimi büyüklere gösterdim, korkmuyor musunuz, diye sordum.
„Niye korkalım? Şapkadan korkulmaz ki!“ dediler. Oysa ben şapka çizmemiştim, yuttuğu fili sindiren bir boa yılanı çizmiştim. Baktım ki büyükler resmimi anlamıyor, boa yılanının içini çizeyim de anlasınlar bari dedim. Büyükler öyledir işte, anlatmazsan, anlamaz onlar. 2 numaralı resmim şöyle oldu:


Büyükler bu kez, boa yılanını içten ve dıştan gösteren resimlerden vazgeçmemi, coğrafya, tarih, matematik ve dilbilgisiyle uğraşmamı salık verdiler. Böylece, başarılı bir ressam olmak yolunu tutmuşken, altı yaşında bu meslekten ayrılmak zorunda kaldım. Ne yapayım? 1 ve 2 numaralı resimlerimin beğenilmemesi hevesimi kırmıştı. Büyükler hiçbir şeyi kendi kendilerine anlayamazlar. Onlara durmadan her şeyi anlatmak da çocuklar için yorucudur.

Ben de ister istemez başka bir meslek seçtim. Uçak kullanmasını öğrenip pilot oldum. Dünyada birçok yerlere uçtum. Evet, coğrafyanın bana çok faydası dokundu. Bir bakışta Çin'i Arizona'dan ayırt edebiliyordum. Gece karanlığında insan yolunun şaşırdı mı, çok işe yarar bu bilgi. Hayatım boyunca, aklı başında birçok insanla ilişki kurdum. Büyükler arasında çok yaşadım. Yakından tanıdım onları. Ama görüşüm pek değişmedi, daha parlak olmadı.

Kafası biraz işler görünen birine rastladım mı, ona, hep yanımda taşıdığım 1 numaralı resmi gösterir, denerdim onu. Dur bakalım, derdim kendi kendime, bu adam gerçekten anlayışlı mı, değil mi? Ama ben "Bu nedir?" deyince, her gören: "Şapka" diyordu. O zaman da boa yılanlarından , balta girmemiş ormanlardan, yıldızlardan söz etmez, ona ayak uydururdum; briçten, golftan, politikadan, kravattan söz ederdim. O da , aman ne akıllı bir adam tanıdım, diye sevinirdi.“

İşte böyle başlıyor kitap ve pilotumuzun Sahra Çölü'ne düşüp, Küçük Prens'le karşılaşması ile olaylar gelişiyor. Küçük Prens'in ağzından yazar, insanların hatalarını ve aptallıklarını, büyüdükleri zaman unuttukları basit çocuk bakışını vurguluyor, küçük bir örnek; 


„Küçük Prens'in geldiği gezegenin Asteroid b 612 olduğu konusunda yabana atılmayacak kanıtlarım var. Bu asteroid bir tek defa 1909 yılında teleskopla görülmüş, gören de bir Türk bilgini imiş. Bu gökbilimci Uluslararası Gökbilim Kongresi'nde buluşunu uzun uzadıya açıklamış; ama şalvar, cepken ve fesli kılığından ötürü kimse değer vermemiş sözüne. Büyükler böyledir işte.“
Küçük Prensi okuduktan sonra anladım, mesele „to be or not to be“ değil, asıl mesele „Koyun çiçeği yedi mi?“…
- Koyun ağaç fidanı yerse, çiçek de yer, değil mi? diye sordu.
- Koyun ne bulursa onu yer, dedim.
- Dikeni olan çiçekleri de yer mi?
- Evet, dikeni olanı da yer.
- Öyleyse, dikenler ne işe yarar?
- Milyonlarca yıldan beri çiçekler diken salar, milyonlarca yıldan beri de koyunlar çiçekleri yer. Hiçbir zaman, hiç bir işe yaramayan bu dikenleri neden bıraktıklarını anlamaya çalışmak ciddi değil de nedir? … Ve ben bu dünyada bir çiçek tanıyorsam, biricik bir çiçek, benim gezegenimden başka bir yerde bulunmayan bir çiçek ve günün birinde bir koyun gelip de, ne yaptığını bilmeden, o çiçeği koparıp yerse, önemli değil mi?.. İnsan binlerce, milyonlarca yıldızın birinde yaşayan eşsiz bi tek çiçeği seviyorsa, yıldızlara bakmakla bile mutlu olur. "Çiçeğim oralarda bi yerdedir" der. Ama koyun çiçeği yerse, sanki yıldızların hepsi birden sönüverir. Bu da mı önemli değil?
Gezegen gezegen gezip, büyükleri anlatıyor bize Küçük Prens. Misal bir iş adamının gezenini ziyaret ediyor.

- Peki, yıldızlara sahip olmak neye yarar?
- Zengin olmağa yarar.
- Zengin olmak neye yarar?
- Daha başka yıldızlar varsa, onları da satın almağa.
-Ama ne yapıyorsun yıldızları?
- Yönetiyorum. Sayıyorum, bir daha sayıyorum. Güç iş. Ama  ben ciddi bir adamım.“
Küçük Prens’in mal beyanı o kadar güzel ki…
„ Benim her gün suladığım bir çiçeğim var. Haftada bir süpürdüğüm üç yanardağım var; biri sönmüştür, ama ne olur ne olmaz, gene süpürürüm. Ben yanardağlarıma da, çiçeğime de yararlı oluyorum. Ama sen yıldızlar için yararlı değilsin ki...“
Küçük Prens’in tilki ile olan dialogları da biz büyüklere çok şeyler anlatıyor:
„Ama ‘evcil’ ne demek?”
“Bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘Bağ kurmak’ anlamına gelir.”
“Bağ kurmak mı?”
“Evet. Örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak. Sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.”
“Anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “Bir çiçek var. Sanırım o beni evcilleştirdi.”
“Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir!” dedi.
“Elbette” dedi küçük prens. “Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
“Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
“Ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
“Çok sabırlı olman gerekiyor. Önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. Ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. Sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. Ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
Ertesi gün küçük prens yine geldi.
“Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim.
VE TİLKİNİN SIRRI HİÇ UNUTULMAMALIDIR:
“Ve işte sırrım: Bu çok basit. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.”
“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir”
“İnsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. Gülüne karşı sorumlusun.“
Kitabın son bölümünden bu alıntıları da yapmam lazım mutlaka:
„Ama beni kaygılandıran bir şey var. Koyununun ağzına bağlaması için çizdiğim ağızlığın kayışlarını çizmeyi unutmuşum. Yani, onu hiç kullanamayacak. Bu yüzden de gezegenine vardıktan sonra neler olduğunu çok merak ediyorum. Belki de çizdiğim koyun çiçeği yemiştir... Bazen kendi kendime: “Kesinlikle yememiştir! Küçük prens çiçeği her gece camdan korunağıyla kapatmış, koyunu da dikkatle izlemiştir” diyorum. Böyle düşününce mutlu oluyorum. Ve bütün yıldızlar bana gülüyorlar.
Ama sonra: “Herkes zaman zaman dalgın olabilir. Ya küçük prens bir gece camdan korunağı çiçeğin üstüne geçirmeyi unutursa ve koyun da sessizce yerinden çıkarsa...” diye düşünüyorum. O zaman benim küçük zillerim kahkaha yerine gözyaşlarına boğuluyorlar.  Bu gerçekten büyük bir sır. Sizler gibi, benim gibi küçük prensi sevenler için, evrenin kim bilir neresindeki bir koyunun bir çiçeği yemiş ya da yememiş olması çok önemli bir şeydir. Gökyüzüne bakın. Kendinize “Acaba koyun çiçeği yedi mi, yemedi mi?” diye sorun. Bakın her şey nasıl da değişiyor.  Ve bunun neden bu kadar önemli olduğunu büyükler asla anlayamazlar...“
Ben de küçük prens Mert Beye büyük büyük laflar edip, ne kadar da anlamsız şeyler yazacaktım, iyi ki Küçük Prens’i okumuşum… Mert Kaptan’a daha okunası şeyler yazmış oldum. Şimdilerde ikinci Küçük Prens’im Utku Beye bişeyler yazmayı planlıyorum, misal bu yazı ile başlayabilirim.


Tüm anne ve babaların okumasını temenni ettiğim bi kitap ama teyzeler, halalar, amcalar, dayılar da okumalı. Kitabı http://www.kucukprens.org/kitap/1.php  adresinden online okuyabilirsiniz.
Keyifli okumalar…

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen