Müsadenizle öncelikle Murat Boztepeli’nin çizdiği resme bi
göz atalım. Biri tahtalı köye bilet almış (Bu kesin bizim karikatür Kese,
şuraya da grevdeki hemşireleri çizelim), öbürü kaportayı dağıtmış, bi sen
(Cengiz) kalmışsın geriye. Tabi bu sanat şaheserine de bi isim lazım şimdi,
“Zor Ölüm setinde Vicdan Arayışları”… Yalnız Murat’tan iyi bi ressam olmaz, bi
kere eksik çizdi resmi. O sette Vicdan’ı aramak için karanlık sokaklarda
koşarken 73 model kırmızı bi Amerikan bulan Mete vardı, o zaman şuraya da
„Titreyen ellerimin sebebi sensin, inşallah hayatta değilsindir be İbrahim Ferhat“
geriliminde bi seyirci silüeti çizelim.
Tuale seyirci gölgesi de düştüğüne göre uyuyalım artık, tatlı rüyalar
bizi bekler. Mete’nin rüya sahneleri hikayemizin vazgeçilmezlerinden artık.
Alper Canıgüz’ün Tatlı Rüyalar romanındaki kahramanımız gibi Mete, hep
karnabaharı fazla kaçıyor, o sebepten a-acayip rüyalar gördüğünü düşünüyorum.
Sezonun
hiti „Boztepelilerden uzak dur“… Fazla meraklanma Zeynep’cim sıra sana da
gelecek. Türkan, Pamir’in nasıl olaylara karıştığını tüm ayrıntısı ile biliyor,
hele ikinizi bi yan yana görsün, işte o zaman „Bak çalıyor şarkım da, son
zamanlarda radyoda“ iriteliğinde bi „Boztepeli Pamir’den uzak dur“ bombardımanına
maruz kalabilirsin.
„Bekleyenimiz
yok, biz de birbirimizi bekliyoruz“ cümlesi Cengiz’i ağlatmaya yetmez ama
„Yalnız Sadri Abi uyandırdı lan beni, düşünebiliyo musun Sadri Abi?!? İnsan bi
hatun uyandırsın istiyor, bi hemşire filan. Geldiğimden beri bi tane hemşire
görmedim oğlum nerde bunlar lan, grevde mi?“ tiradı seyirciyi gülmekten komalık
eder. Ama Pamir ilen Kese’nin yokluğunu çektiği bi „bekliyen“ sorunsalı Türkan ve Esra açmazında beni bile hezeyanlara
sürüklüyor. Şöyle ki; Esra ile Türkan maçı sahada bitirmemek için karı kışı
kıyameti bahane ettiler, oturdular masaya türlü şikelerle „kazanmaya“ uğraşıyorlar.
Ama olmaz ki böyle, Türkan gayet makul mantıklı kız, Mete’ye karşı tutumunu ben
de doğru buluyorum ama „Aman canım Esra’cim iyiliğin için, dünya barışı için,
penguenler için topyekün Mete’den uzak duralım“ kampanyasını da sürrealistliğin
zirvesi olarak görüyorum. Esra da geri kalmamış pankartları hazırlamış,
Türkan’ın arkasından yürüyor… E tabi yazar burada onca futbol muhabbetini
„You’ll never walk alone“ ile noktalamak istiyor, ama ne mümkün…
„Sende
tarif edemediğim bi şey var, hani böyle adını koyamazsın, ama kıl olursun
adama. Pozcusun, dümenin var senin.“
hücumlarıyla orta sahaya kadar geliyor Cengiz ama, Mete hep bi „Ne desem
boş şimdi, üzdün beni“ boşvermişliğiyle taca atıyor topu… Ama 90 dakika iyi
koştular, sahada ayak basmadık yer bırakmadılar, hastahane odası, morg, oto
kiralama, oto yıkama, bakkal, dağ evi… „Bana gıcık olduğun zamanlarda da
söyleyebilirsin çekinmene gerek yok“ sağlam pastı bence, „İki kaşının ortasına
puff“ ve top ağlarda sayın seyirciler
diyecektik ki, yine balığı tutmadan tavayı ocağa koymuşuz, olmadı! Sadri Abimiz
bu hikayenin Vicdan’ı mı bilmiyorum ama
Cengiz’den vicdanlı olduğu kesin, yaralı adama araba kullandırmıyordu en
azından, ah Pamir’im yaralı yaralı bi de araba kullandı.
Ömer annem
palto giyeceğine keşke erik getirseydin, yine H2O’nun serinliğiyle yetindin.
Bence Pamir Zeynep ve Ömer harika bi üçlü oldu, inanılmaz keyif alıyorum
izlerken. Pamir’de yavaş yavaş bi tohumun uyanışını izlemek güzel olacak sanki.
Zeynep’i anlamak güç olabilir ama ben yine bi şarkıda buldum tüm anlamları…
„İch versteh nicht ein Wort mehr aus deinem Mund“ çaresizliğinde sürüklenirken,
„Symphonie und jetzt wird es still um uns“ noktasında tüm düğümler çözülecek.
Pamir, Zeynep’in ağzından çıkan tek bi kelimeyi bile anlamasa da, ben „Sessizliğin
senfonisinde bi Pamir ilen Zeynep masalı“ düşlüycem hep. Neylersin mevsimli
mevsimsiz canımız hep erik çekiyor!
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen